Osmanlı'da Dimetoka neresi ?

Onur

Yeni Üye
Osmanlı’da Dimetoka Neresi? Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıf Perspektifinden Bir Değerlendirme

Dimetoka, bugünkü Yunanistan sınırlarında yer alan, Osmanlı döneminde ise Balkan coğrafyasının en önemli kültürel ve idari merkezlerinden biri olan bir yerleşimdir. Osmanlı tarihinde Dimetoka yalnızca bir şehir değil, aynı zamanda farklı etnik, dinsel ve sınıfsal grupların bir arada yaşadığı, çok katmanlı bir toplumsal laboratuvar gibidir. Bu yüzden “Dimetoka neresidir?” sorusuna yalnızca coğrafi bir yanıt vermek yeterli olmaz; çünkü bu şehir, Osmanlı’nın toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf dinamiklerinin iç içe geçtiği mikro bir tarih sahnesidir.

1. Dimetoka’nın Tarihsel Konumu ve Sosyal Dokusu

Osmanlı’nın Avrupa’daki ilk başkentlerinden biri olarak kabul edilen Dimetoka, 1360’lı yıllarda Edirne öncesi dönemde siyasi ve idari merkez işlevi görmüştür. Burada Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Roman toplulukları bir arada yaşamıştır. Bu çokkültürlü yapı, Osmanlı’nın “millet sistemi” modelinin erken örneklerinden birini oluşturur.

Ancak bu çeşitlilik sadece bir zenginlik değil, aynı zamanda bir toplumsal hiyerarşi düzeni yaratmıştır. Müslüman erkekler idari ve askeri gücün merkezindeyken; gayrimüslim erkekler daha çok ticaret, zanaat ve vergi yükümlülüğüyle tanımlanmış bir statüye sahipti. Kadınlar ise hem Müslüman hem gayrimüslim topluluklarda, kamusal yaşamdan büyük ölçüde soyutlanmış, ev içi üretim ve bakım emeğiyle özdeşleştirilmişti.

2. Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Dimetoka

Kadınların Dimetoka’daki konumunu anlamak için Osmanlı toplumsal yapısının patriyarkal karakterine bakmak gerekir. Kadınların mülkiyet hakları teorik olarak tanınmış olsa da, sosyal normlar onların bu hakları kullanmasını çoğunlukla sınırlandırıyordu. Dimetoka’da yaşayan bir Müslüman kadın, kocasının izni olmadan ticari faaliyet yürütemezdi. Buna karşın bazı Rum ve Ermeni kadınlar, aile işletmelerinde veya küçük esnaf ağlarında aktif roller üstlenebilmişlerdir.

Kadın katılımcıların forum tartışmalarında sıklıkla dile getirdiği gibi, “Osmanlı’da kadın sesi hep dolaylıydı.” Bu ifade, kadınların tarihsel olarak belgelerde değil, hikâyelerde, türbelerde, mezar taşlarında ya da halk anlatılarında yer bulabildiğini gösterir. Dimetoka’da kadınların sosyal hayata katılımı sınırlıydı ama yok değildi; özellikle dini vakıflarda, hayır kurumlarında ve yerel üretim ağlarında kadın emeği sessiz ama belirleyici bir rol oynamıştır.

Empatik bir bakış açısıyla düşünüldüğünde, Dimetoka kadınlarının görünmez emeği, Osmanlı’nın çokkültürlü yapısının sürdürülebilirliğinde hayati bir yer tutar. Kadınların ev içi üretimi, gıda ve tekstil gibi temel alanlarda toplumsal istikrarın zeminini oluşturmuştur. Ancak bu katkı, tarihsel kayıtların çoğunda erkeklerin kahramanlık anlatıları altında gölgede kalmıştır.

3. Erkeklerin Çözüm Odaklı Bakışı: Düzen, Adalet ve Toplumsal Denge

Erkeklerin Dimetoka bağlamındaki yaklaşımı genellikle düzen, otorite ve sistem arayışı üzerine kuruludur. Forum tartışmalarında “Osmanlı toplumu karmaşık bir yapıya sahipti ama her şeyin bir dengesi vardı.” gibi ifadeler bu zihniyeti yansıtır. Erkeklerin çözüm odaklı düşünme biçimi, dönemin yönetici sınıfında da görülür. Kadın ve erkek arasındaki görev paylaşımının “doğal düzen” olarak sunulması, o dönemin toplumsal normlarını meşrulaştıran bir dil yaratmıştır.

Bu dil, aynı zamanda sınıf farklarını da rasyonelleştirmiştir. Dimetoka’daki Türk ve Müslüman erkekler yönetici sınıfa daha yakınken, Rum ve Yahudi erkekler daha çok ticaret ve zanaatla meşguldü. Bu fark, ırk ve sınıf ayrımının dini kimlik üzerinden yeniden üretildiğini gösterir. Erkeklerin çözüm arayışı, bu düzenin devamını sağlayan bir sistem arayışıyla sınırlı kalmıştır; toplumsal eşitlik arayışına dönüşmemiştir.

4. Irk ve Etnisite Boyutu: Çoklu Kimliklerin Kesişimi

Dimetoka, Osmanlı’nın Balkan coğrafyasındaki etnik çeşitliliğini yansıtan nadir şehirlerden biridir. Türkler, Arnavutlar, Rumlar, Yahudiler ve Romanlar, hem işbirliği hem de rekabet içinde yaşamıştır. Bu çokluk, “ırk” kavramının modern anlamda katı biçimde tanımlanmadığı, ancak dini aidiyetle yakından ilişkili olduğu bir döneme işaret eder.

Müslüman olanın “üst sınıf” kabul edildiği, gayrimüslimlerin ise “korunan ama ikinci dereceden” vatandaş konumuna itildiği bu yapıda, toplumsal ilişkiler belirli sınırlarla örülmüştür. Kadınlar arası dayanışma, bu sınırları zaman zaman aşmıştır; örneğin, pazarlarda Müslüman ve Hristiyan kadınların birlikte üretim ve satış yapabildiği belgelenmiştir. Bu örnekler, toplumsal cinsiyetin, ırk ve sınıf sınırlarını geçici olarak yumuşatabildiğini gösterir.

5. Sınıf Farklarının Derinliği ve Toplumsal Hiyerarşi

Dimetoka’da sınıfsal yapı, üretim ilişkilerine ve toprak mülkiyetine dayanıyordu. Üst sınıfı oluşturan sipahiler ve idareciler vergi gelirlerinden pay alırken; alt sınıflar tarımsal üretimde köylü olarak çalışıyordu. Kadınlar çoğunlukla bu alt sınıfların görünmez üyeleriydi. Erkekler sınıfsal farklılıkları “doğal iş bölümü” olarak yorumlarken, kadınların forumdaki yorumları bu düzenin adaletsizliğine dikkat çeker: “Bizim sessizliğimiz onların düzeniydi.”

Bu söz, Osmanlı’da sınıfın sadece ekonomik bir kategori olmadığını, aynı zamanda cinsiyet ve kimlikle iç içe geçmiş bir güç yapısı olduğunu açıklar. Dimetoka bu yönüyle mikro bir Osmanlı toplumu gibidir: katmanlı, çok sesli ama derin eşitsizliklerle örülü.

6. Günümüz Perspektifinden Dimetoka’ya Bakış

Bugün Dimetoka, Yunanistan sınırları içinde küçük bir kasaba olsa da, tarihsel olarak Osmanlı kimliğinin çok kültürlü mirasını taşır. Modern toplumsal cinsiyet ve kimlik tartışmalarında Dimetoka örneği, “birlikte yaşamanın ama eşit olamamanın” tarihsel izdüşümünü sunar.

Kadın katılımcılar geçmişle empati kurarak şu soruyu sorar: “Eğer o dönemde yaşasaydık, hikâyemiz nasıl yazılırdı?” Erkek katılımcılar ise daha çok “Bu sistemden nasıl ders çıkarabiliriz?” yönünde düşünür. Bu iki yaklaşım birbirini tamamlar: biri geçmişi anlama, diğeri geleceği inşa etme çabasıdır.

7. Sonuç: Dimetoka’nın Sessiz Öğretisi

Osmanlı’da Dimetoka, bir şehirden çok daha fazlasıdır. O, cinsiyetin görünmez kıldığı emeğin, ırkın belirlediği hiyerarşilerin ve sınıfın çizdiği sınırların birleştiği bir toplumsal aynadır. Bu aynada hem kadınların susturulmuş sesi hem de erkeklerin düzen arayışı yankılanır.

Bugün bu hikâyeyi anlamak, sadece tarih bilmek değil; toplumsal adaletin temellerini yeniden düşünmektir. Forumda belki de şu soruyla tartışmayı başlatmak gerekir:

“Dimetoka gibi çok katmanlı bir toplumda adalet, herkes için aynı anlama gelebilir miydi?”
 
Üst