Stil sahibi olmak ne demek ?

Onur

Yeni Üye
Stil Sahibi Olmak Ne Demek?

Arkadaşlar, hepimizin kafasında “stil” dendiğinde farklı imgeler canlanıyor. Kimi için şık bir ceket, kimi içinse doğru yerde kullanılan bir kelime. Peki stil sahibi olmak gerçekten nedir? Üzerimize giydiğimiz kıyafetlerden mi ibaret, yoksa düşünme biçimimizin, davranışlarımızın ve dünyaya bıraktığımız izlerin bir yansıması mı? Bu konuyu konuşmaya değer bulmamın sebebi şu: stil, sadece estetik değil, aynı zamanda kimliğimizin sessiz ama güçlü bir ifadesi.

Kökenlere Yolculuk: Stil Nereden Geliyor?

“Stil” kelimesi Latince *stilus*’tan gelir. Eskiden yazı yazmak için kullanılan ince, sivri bir aletin adıydı. Yani stil, aslında “iz bırakma biçimi” demekti. Bunu düşündüğümde şu soruyu sormadan edemiyorum: Biz bugün hangi izleri bırakıyoruz?

Antik çağlardan beri stil, kişinin toplumsal konumunu belirleyen bir işaret olmuş. Roma’da giyilen toga’dan Japonya’da kimono’ya, Osmanlı’da kaftandan günümüzdeki takım elbiseye kadar her dönemin kendine özgü bir stil dili vardı. Yani stil, her zaman sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir kimlik göstergesiydi.

Günümüzde Stil: Yalnızca Kıyafet mi?

Bugün stil dediğimizde ilk akla moda geliyor. Ancak modern dünyada stil, çok daha geniş bir kavram haline geldi. Birinin sosyal medyada yazdığı bir tweet, kullandığı emoji, hatta Spotify listesi bile stilini gösteriyor. Yani stil artık sadece giydiğimiz şeyler değil; dijital varlığımızdan konuşma şeklimize kadar uzanan bir bütünlük.

İşte burada erkeklerin ve kadınların farklı bakış açıları devreye giriyor:

* Erkekler genellikle stratejik bakıyor. “Bu kıyafet iş toplantısında güven mi verir?”, “Bu cümle beni daha profesyonel mi gösterir?” gibi sorular soruyorlar. Stil onlar için çözüm odaklı, yani bir amaca hizmet eden bir araç haline geliyor.

* Kadınlar ise çoğu zaman daha empatik bir yerden yaklaşıyor. “Bunu giydiğimde kendimi nasıl hissediyorum?”, “Bu seçim benim çevremde nasıl bir enerji yaratıyor?” gibi sorular soruyorlar. Stil onlar için toplumsal bağ kurmanın ve duygusal bir atmosfer yaratmanın yolu oluyor.

Bu iki yaklaşım birleştiğinde ortaya gerçek stilin özü çıkıyor: hem stratejik hem de empatik, hem işlevsel hem de duygusal bir ifade biçimi.

Stilin Beklenmedik Alanları

Stili sadece modayla sınırlamak haksızlık olur. Çünkü stil, hayatın neredeyse her alanında karşımıza çıkıyor:

* **Mimarlıkta:** Bir şehrin stilini binalar belirler. Paris’in gotik katedralleri, Tokyo’nun neon ışıkları, İstanbul’un minareleri… Hepsi bir kimliktir.

* **Bilimde:** Einstein’ın dağınık saçları bile aslında bir stil değil miydi? Onun bu “umursamaz” görünüşü, bilim insanına dair popüler algıyı şekillendirdi.

* **Siyasette:** Liderlerin giydikleri kıyafet, kullandıkları kelimeler, jestleri… Bunların hepsi onların stilidir ve halkla kurdukları bağı güçlendirir.

* **Yemekte:** Kiminin kahvesini sade, kiminin bol sütlü içmesi bile küçük ama belirleyici bir stil göstergesidir.

Stilin Geleceği: Dijital Kimlik ve Ötesi

Bugün artık sanal ortamda stil, en az fiziksel görünüm kadar belirleyici. NFT avatarlarımız, oyun karakterlerimiz, hatta yapay zekâya yazdırdığımız profil biyografileri bile stilimizi temsil ediyor. Gelecekte belki de “stil sahibi olmak” sadece dolabımızla değil, sanal gerçeklikteki görünümümüzle ölçülecek.

Düşünsenize, metaverse ortamında toplantıya giriyorsunuz ve herkesin seçtiği avatar, kullandığı renkler, ses tonu onun stilini anlatıyor. Bu noktada erkeklerin stratejik yaklaşımı (“Hangi avatar bana otorite kazandırır?”) ile kadınların empati odaklı yaklaşımı (“Bu avatar çevremdekilere nasıl hissettirir?”) yeniden birleşecek.

Stil Sahibi Olmak: Bireysel Özgürlük mü, Toplumsal Mesaj mı?

Stil, hem kişisel özgürlüğümüzü hem de toplumsal duruşumuzu yansıtır. Bir genç kızın başörtüsünü nasıl bağladığı, bir erkeğin sakalını nasıl kestiği ya da kesmediği… Bunların hepsi “ben kimim” sorusuna verilen bir cevaptır. Stil, bazen sessiz bir manifesto gibidir.

Ama şunu da kabul edelim: stil sadece özgürlük değil, aynı zamanda baskı da yaratabilir. Moda endüstrisinin dayattığı kalıplar, sosyal medyanın belirlediği trendler, toplumun “şık” ya da “uygunsuz” diye etiketlediği şeyler… Stil sahibi olmak, aslında bu baskılar arasında kendi yolunu bulabilmektir.

Topluluğa Soru: Stil Gerçekten Ne Kadar Bizim?

Şimdi burada hepimize düşen bir soru var: Stilimiz gerçekten bize mi ait, yoksa sürekli maruz kaldığımız kültürel kodların bir yansıması mı? Bir tişörtü sevdiğimiz için mi alıyoruz, yoksa influencer giydi diye mi?

Belki de stil sahibi olmak, tam da bu soruları fark etmekten geçiyor. Çünkü stil, sadece bir “görünüm” değil; aynı zamanda bir farkındalık meselesi.

Son Söz Yerine

Stil sahibi olmak, kıyafet dolabını iyi düzenlemekten çok daha fazlası. Bu, iz bırakma biçimimiz, topluma verdiğimiz mesaj, kendimize ve başkalarına kurduğumuz bağın dili. Erkeklerin stratejik, kadınların empatik bakışıyla birleştiğinde ortaya çıkan şey; hem akla hem kalbe hitap eden bir bütünlük.

Peki sizin için stil nedir? Gardırobunuzda mı, sözlerinizde mi, yoksa bıraktığınız izlerde mi? Gelin, hep beraber bu sorunun peşine düşelim.
 
Üst